İki Çocukluk, Bir Yastık ve Bir Sır: İlişkilerde Aslında Kim Kimdir?
- Deniz Fatmanur Saraç
- 5 May
- 2 dakikada okunur
İlk bakış, ilk tebessüm, ilk cümleler… Her şey sanki o ilk anda başlıyormuş gibi görünse de, görünmeyen bir yerde, iki insanın çok gerisinde, onları izleyen uzun ve sessiz refakâtçileri daha vardır onlarla birlikte. İlk kez karşılaşan bu iki insanın yanı başında çocuklukları da durup onları izlemektedir..
Herkes, bir valizle gelir o ilk görüşmeye. Kimse bu valizi açıp da "İşte benim çocukluğum, bak burası incinmiş, şurası onarılmamış, bak burada hâlâ bekleyen, acı çeken bir şey var." demez. Sonrasında ilişki ilerledikçe, o valiz istemsizce açılır; bazen imâlı bir sessizlikle, bazen yükselen seslerle, bazen sadece bir göz devirmeyle ya da kapıyı çarpıp çıkmayla..

Bir ilişki; iki kişinin birbirine sarılmasından, tutunmasından ibaret değildir. Aslında o sarılmanın içinde iki anne- iki baba gölgesi, birkaç kardeş hikâyesi, belki onlarca susulmuş cümle, belki bir dolapta saklanmış hayaller, hayaletler vardır. Biri birgün durup "Beni neden hiç gün içinde aramıyorsun?" dediğinde, belki sadece aranmamak değil, çocukluğunda hep beklediği ama bir türlü gelmeyen bir sesin yeniden duyulmaması acısı vardır. Ve diğeri de aksi gibi bunu duymaz, zira o da o sırada kendi içindeki eksikliği bildiği yollarla tamamlamaya çalışıyordur; belki de kendisine ait olmayan bir suçluluk duygusunu telafi etmeye, birilerini kurtarmaya , kendince görülmeye, duyulmaya, ya da işgal edilmişlikten kaçmaya çalışıyordur, farkında bile olmadan.
Böylece, aynı evin içinde yaşayan iki insan; farklı dillerden, farklı geçmişlerden gelen iki çocuğun hikâyesini yeniden yazmaya çalışırken bulur kendini.. Biri sevilmek için sürekli verir, özveri gösterir, yutar, susar ya da görmezden gelir. Diğeri ise anlaşılmayı bekler ama anlatmaz, yaklaşılmasını bekler ama adım atmaz. Ve sonra "Sen beni anlamıyorsun!" cümleleri havada uçuşur.. Bu uçuşan şeyler maalesef bahar çiçekleri değildir, aslında karşısındakine değil, çok daha eski birine, bir ebeveyne, bir öğretmene, belki de ilk kalp kırıklığına yazılmış birer naziredir..
İlişkiler bazen tam da bu yüzden yorucudur; çünkü karşındaki kişi sadece bir bir eş, bir ebeveyn ya da çocuğun değil; aynı zamanda senin eski yaralarının yankısını taşıyan bir aynadır. Onu kırarsan, aslında kendi yansımanı parçalayacak olduğunu daha ilk hamlende anlarsın, ama çoğu zaman iş işten geçmiştir.. Oysa ona sarılmak, biraz da kendi çocuğuna sarılmak demektir, içten içe bilirsin.
İşin güzel yanı şu ki savrulsa da iki insan fark ederse şayet, bu döngüyü anlarsa "ben niye böyle hissediyorum?" ve "senin neden böyle davrandığını merak ediyorum" diyebildiği yerde işte o zaman o karmaşık geçmişler yavaş yavaş çözülmeye istekli hâle gelebilir.
Gerçek iyileşme; bir kişinin "beni sev" demesiyle değil, iki kişinin birbirinin içinde sevilmeyi bekleyen çocukları görmesiyle başlayacaktır, kalbiniz bunu bilir.
Belki de en güçlü sevgi, karşındaki kişiyi bugünkü haliyle değil, o en korunmasız haliyle anlayabildiğinde büyüyecek, gelişecektir. Anlamanın getirdiği merhamet, şefkat, merhametin getirdiği sabrı ve sabrın içinden geçen o derin sevgi alanda yer bulduğunda, derde dermân ilaç elde edilmiş olabilir.
Ve işte böyle, iki yetişkin görünümündeki iki çocuk, bir yastıkta değil belki ama aynı sırra baş koymuşken: "Ben seni görüyorum. Seninle beraber, kendimi de yeniden görüyorum." dediği anda, söylesenize, hangi yara iyileşmeye karşı koyabilir...
Şifâ ve şefkatle..
Deniz Fatımanur Saraç
Canım yazarım !
yazan dilim konuşan gözlerim koklayan ruhum ve dinleyen kalbim hep yazılarına hayran Kalemine sağlık!🌺😍