Travmatik deneyimlerin, Ruhsal, duygusal, fizyolojik, davranışsal, bilişsel.. çok sayıda sonucu vardır.
Çok özetle,Zaman çizelgesinde kişinin hayatı,Travma öncesinde ve travma sonrasında diye ikiye ayrılır.
Fakat gözden kaçan önemli bir şey vardır.Gözden kaçan şey, milisaniyelerle devreye giren o travmatik olay ve ya olaylara dair geliştirilen travmayla baş etme stratejileridir.
Çekilen acı nisbetinde geliştirilen baş etme mekanizmaları, o an için hayatta kalmamıza müthiş şekilde destek verir ve işe yarar.. fakat işe yarar derken şöyle bir şeyden bahsettiğimizi de dikkate alalım, her akşam eve gelen ebeveyninden dayak yiyen bir çocuk, bir süre sonra acıyla baş edebilmek için duygularıyla teması keser. Burada maruz kalınan şeyin, miktarı, şekli, süresi, kim tarafından nerede nasıl travmatik olayı deneyimlediğiniz her şey ama her şey olay sayısı kadar çeşitli hâle getirebilir travmatik deneyimi..o nedenle kimsenin acısı, kimseyle kıyaslanmaz ve benzemez..
Travmatik deneyimle başa çıkmak için geliştirdiğimiz stratejiler, kendimizle olan bağlantımızı keser ve mevcut durumla baş etme gücü olan yeni bir "ben" oluşturur. Bu yeni "ben", daha az hissedebilir, daha az duygularıyla temas eder, daha az güvenir, daha hızlı, daha yavaş olabilir, daha görünür, daha görünmez, daha sessiz, daha gürültülü, daha başarılı, daha başarısız, hayat içinde çok hızlı koşabilir, tamamen kendini geri çekip durdurabilir, çok yiyebilir, hiç yemeyebilir, herkesin ihtiyacına herkesten önce koşabilir, herkesi mutlu etmeye çalışabilir, çok fevri olabilir, kimseye içini açmayabilir, öfkelenebilir, sinebilir, her ay başka birine âşık olabilir, hiç kimseye içini açacak kadar güvenmeyebilir.....ve sonsuz ihtimaller..
Travmatik deneyimle baş etmek için ödediğimiz sağlam bir bedel vardır; bu bedel çoğu zaman, kendimizle olan bağımızın kopmasıdır.
Kendimizle bağımızım koptuğu durumlarda, -mış gibi yaşayan, kendini ikonik ve kalıplaşmış cümlelerle tanımlayan, orjinal benliğiyle neredeyse hiç karşılaşmamış bir insan olarak yaşamaya devam ederiz. Orijinal kendimizi, travmatik deneyimle baş eden benliğimiz zannederek yaşar ve yaşlanırız.
Kendimizle bağımızı kurmak, her şeyden önce travmatik deneyimden sağ çıktığımızı, tehlikenin olduğunu yaşandığını ve fakat artık şu an devam etmediğini bilmekle başlar. (Ve elbette bu süregelen travmalarda HENÜZ mümkün değildir)
Kendimizi travmatik deneyimden ve deneyimle baş eden parçamızdan ayrı görmeye, ayrıştırmaya başladığımız, travmaya ve sürece dışarıdan baktığımız, bilişsel, duygusal ve ruhsal olarak konuyu işlemlediğimiz durumlarda travmatik deneyimi yeniden düzenlenmiş oluruz.
Bir deneyim olarak, alacağımızı aldığımız, öğreneceğimizi öğrendiğimiz, tekamülümüzü tamamladığımız, içsel hesaplaşma ve helalleşmeleri yaptığımız, olayı kendimizi tatmin edecek şekilde anlamlandırdığımızda tüm bu yaşananların bize olan katkısını da yanımıza alarak ilk fotoğraftan, başka bir fotoğraf kaydederiz zihnimize; travmatik deneyimden gelişerek çıkmak biraz böyle bir şeydir.
Travmatik deneyime dair yeni fotoğrafın ilk şartı, bu deneyime dair duygular, ihtiyaçlar, düşünceler, kararlar ve sözleşmelerimize bakmak, onlarla bağ kurmak ve buna dair motivasyonumuzun olmasıyla ilgilidir.
Kendimize bakmak ve bağ kurmak için, üzerimizi örten travmatik deneyimlerin tortularının şefkatle bir kutuya koyulmasıyla mümkün olabilir.. o kutu, değerlidir çünkü, içinde sizi siz yapan önemli bir hikaye vardır; fakat siz, o hikayeden başka, daha büyük ve daha fazlasını içerirsiniz.
Belki de her şey, sadece o kutudaki şey olmadığımızı fark etmekle başlıyordur, ne dersiniz..?
Aile Danışmanı Deniz F. Saraç
Comments