Şaka değil, bugün milyonlarca insanın aklındaki bir soruya beraberce cevap arayacağız: Neden Kötü İlişkilere Razı Oluruz?
Şimdi kimseler duymadan seninle bir sohbet yapıyoruz; hani kahveni alırsın da şöyle içinden düşünürken biri yanında seninle sohbet eder ya, tam o moddayız. İlişkilerden bahsedelim mi biraz? Çok derin bir konu ama çoğumuzun “neden böyle” diye sorguladığı yerden başlayalım: Bizi mutsuz ettiğini bildiğimiz o ıskarta ilişkilerde neden ısrar ediyoruz? Gel, biraz beraber kafa yoralım.
Bak, ilk mesele korku olabilir mi? Yalnızlıktan, bilinmeyenden, ya “bıraktıktan sonra ne olacak sorusunun kocaman belirsizliğinden, hepsinden korkmakta haklısın... Bunlar o kadar insani ki, kimseyi yargılayamayız. Bir de şöyle bir durum var: Bu korkuları yaşıyoruz diye sanki yanlış yolda yürüyor gibi hissediyoruz. Birine anlatmak şöyle dursun, kendimizden ve derdimizden utanıyoruz! Oysa ki korkunun kendisi şeffaf bir aynadan bakmak gibi. Neyin üstünü örtüyoruz acaba? O korku bize gerçekte ne söylüyor, nelerden koruyor, hikayesi ne? İşte buralara baktıkça işler çözülmeye başlıyor.
Sonra alışkanlıklar geliyor. O tanıdıklık hissi yok mu, seni pamuk bir battaniye gibi saran o his... Ama o battaniyenin altında kaşındıran, tırmalayan, bunaltan şeyler de var, biliyorsun. Her şeye rağmen tanıdık olanı bırakmak gerçekten çok zor. "Belki bu sefer düzelir," ya da "Alışmışım ya, boş ver, böyle gelmiş böyle gider" demek daha kolay geliyor. belki bunları sayısız kez söyledin.. evet insan, nöronları ve amigdalasıyla kolay kolay savaşamıyor.
Bunu söylediğim için bana kızma ve bir fırsat eğitimi gibi düşün ama bir de düşük özsaygı konusu var. O sesi duyuyorsun değil mi? "Ben bunu bile zor buldum. Daha iyisini hak etmiyorum ki, bir daha kiminle böyle bir ilişkim olur, bu yaştan sonra beni kim, ne yapsın". Şimdi çok önemli bir soru soracağım burada sana, buraya dikkat et; Halbuki o sesi susturup kendine bakabilsen, düşün bakalım: Senin mutluluğun neden daha iyisini hak etmiyor? Kendine bir sor bakalım. O olumsuz sesin doğruluğuna inandıkça zincirlerin daha da sıkılaşıyor.
Bir de öyle bir umut var ki bazen, ışık yerine insanı kor ateşe yönlendiriyor. “Değiştiririm, düzelir, onu değiştirebilirim, iyileştirebilirim” derken kendini tükettiğini fark etmiyorsun bile! Ama gerçekçi bir çerçeveden baktığında, partnerin üzerindeki etkini düşünmelisin. Birini kurtarmaya çalışırken kendi gemini batırmaya çoğu zaman değmiyor. ve çok önemli bir not (bunu artık buzdolabının aynanın üzerine mi yazarsın her gün okur musun bilemem ama, birini iyileştirmeye çalışmadan önce sor, bakalım gerçekten iyileşmek istiyor mu?)
Toplumun ve kültürün de etkisi büyük elbette. Bazı aile sistemleri çöken, ömür törpüleyen bir ilişkiden ayrılmayı, sanki bir kurtuluş değil de bir utanç vesikası gibi görür. Ailelerimizin beklentileri, komşu dedikoduları derken, “Ben ne istiyorum?” sorusu arada kayboluyor.
Peki, bu düğümü nasıl çözeriz? Gel, biraz da bunun üzerine düşünelim.
İlk adım, kendini tanımak. Ne istiyorsun, neye ihtiyacın var? Oturup kâğıt kalemle yaz. Düşüncelerin havada dolanmaktansa çıplak bir gerçek gibi kağıtta dursun. Kendine dönüp bakabilmek, ilişkine bambaşka bir ışık tutacak.
Sonra, destek al. Bazen tarafsız bir ses, bir terapist ya da samimi bir dost şöyle küçük bir ışık yakar ve seni önündeki yolları fark etmeye davet eder. Her savaşı tek başına kazanmak zorunda değilsin.
Sağlıklı sınırlar koy. Bu sınırlar sadece senin için değil, karşı tarafın da ilişkide nerede durduğunu anlaması için gereklidir. Unutma, sınır koymak "hayır" demekle başlar ve bu kesinlikle bir ego meselesi değildir.
Ve iletişim! "Ben seni anladım, ya sen beni?" diyebilmek güçlü bir kireç çözücü! Ama iletişim için iki tarafta da cesur olmalı. Sessizliği kırmaktan korkma. Düzeltmek ya da anlamak, belki de orada başlar.
Son olarak, kararlı ol. Değişim sancılı olabilir ama mutsuzluğun bedelini ömrün boyunca ödemek zorunda değilsin. Kendine şu soruyu sor: "Bugün attığım bu adım, şu anki benden, gelecekteki bana bir hediye mi olacak?"
kendine şefkatle ve iyi bakmak sorumluluğu sana ait. Kendine ve mutluluğuna inan. Bu şehirde herkes biraz yaralı; ama o yaraları onaracak da sensin. Evet burada yine konu geldi sana bağlandı. maalesef en iyi uzmanlar bile bu işi sensiz yapamaz... Bir kahve daha alır mıyız?
Deniz F. Saraç, Aile Danışmanı

Comments