Hayat Yarım Yamalak Yaşanacak Bir Oyun Değil
- Deniz Fatmanur Saraç
- 21 Nis
- 4 dakikada okunur
"Hayat yarım yamalak yaşanacak bir oyun değil. Sen hayatla uyumlanmalısın ki, hayat da seninle uyumlansın. Deli cesaretiyle imkânsız gibi gördüğün şeyleri zorla, kafandaki sınırları parçala ve ötesine geç — çünkü aslında o sınırlar yok. Sadece sen var sanıyorsun. Kendini zihninle sınırlıyorsun. Cesur ol ve sezgilerini yırtıcı bir azimle takip et. En iyi ihtimalle kazanırsın — en kötü ihtimalle ileride oturup kahkahalarla anlatacağın çılgın bir hikâyen olur. Hayat bir kez yaşanır — o yüzden dolu dolu yaşa."
Günümüzde örneğine sıkça rastladığımız motivasyon konuşmalarından kısa bir kesitle başlayalım bugün. Okuduğunuz bu metin size nasıl geldi? Dünyanızda ne kadar yer buldu? Zihninize, ruhunuzdaki yankısı nasıl?
Gündelik koşuşturmaların stresiyle, "hayaller ve hayatlar" arasına sıkıştırdığımız ruhumuz, hızlıca kapımızı çalan tükenmişlik hisleriyle baş etmeye çalışırken durmaksızın bir dayanak, bir destek mekanizması arar. Tüketim toplumunda destek dahi tüketilebilecek bir malzemedir ve olabildiğince hızlı, çabuk, etkili, kolay ulaşılabilir olanı makbuldür! işte sosyal medyada sürekli karşımıza çıkan influencer motivasyon konuşmaları, videolar, motive edici spot cümleler, birkaç saatte yormadan okuyabildiğiniz birbirini tekrar eden fakat iyi bir PR yapıldığı için çokça satıldığını düşündüğünüz kişisel gelişim (ya da kişisel gerilim mi demeliydim?) kitapları bizim tüketim ihtiyacımızı hızlıca karşılayabileceğimiz "popcorn" kaynaklar; yani nasıl? geçici ve çabuk unutulan, yüzeysel ve derinlik aramayan, eğlencelik ve kolay tüketilebilir, toplumun büyük kesimine hızlıca yayılan...
Her şeyin bu kadar hızla tüketildiği bir toplumda insanlara, kuzuların kaç günde ve hangi mevsimde doğup büyüdüğünü, bir karahindibanın döngüsünü, saatli maarif takvimindeki fırtına tarihlerini, cemrelerin düşüşünü anlatmaya çalışmak ne kadar yorucu ve giderek imkansızlaşan bir heves; belki siz bunu okurken bile ChatGPT'ye yeni bir sürüm daha geldi!
Sanayii ve teknoloji devrimleri sonrasında insanların gönüllerindeki dertler değişti; çoğu insan, kapitalist sistemin mekanik bir parçası hâline gelirken bir gönül dünyası olduğunu dahi unuttu. Sıkışmışlık, kaybolmuşluk, tükenmişlik hisleri, maddi tatminlerle ve imkanlarla giderilemediği gibi hâlihazırda çözümsüz ekonomik, siyasal, sosyal birçok krizle baş başayız. Hepimiz, elimizde kumanda, çayımızı içerken, üzerimize koptuğunu fark etmediğimiz bir kıyameti, başkalarının başına gelmişçesine canlı yayında izliyor gibiyiz.
Buraya kadar okuduysanız şimdi sizi durdurup, yazının girişinde paylaştığım pasajı yeniden okumaya davet edeceğim. Lütfen o pasajı bir de bahsettiğimiz bu dertlere gerçekten derman olabilir mi, diyerek alıcı gözüyle bir kez daha okuyun.
"Hayat ne bir oyun, ne de sadece bir hikâye."
Hayat bir oyun değil…
Hele hele yarım yamalak, “idare eder” diye yaşanacak bir şey hiç değil.
Hayatla yakaladığımız uyum gerçek anlamını nasıl bulur?
Her insanın kendi içindeki karanlık geceler boyunca aydınlığa çıkana kadar araştırması gereken önemli bir sualdir bu. Her akıl, kendi miktarı, nasibi, kabı ve kılıfınca elbet bir cevap bulur. Fakat bulacağımız cevaplar, hayatımıza lezzeti, anlamı ve huzuru davet edecek mi? Geçici olan tüm bu dünya telaşesine, haddizâtında fazla kıymet vererek, harcadığımız ömrümüzle ödediğimiz bedele, değecek mi bulduğumuz cevaplar..?
Ruhu, enerjisi ve maddi imkanları, ömrün tükense de, bitip tükenmek bilmeyen dünyevî heveslerin peşinde koşan insan, içindeki o derin huzuru bulabilecek mi sahi?

"Hazreti Allah'ın istediği gibi yaşadığında..."
Bazen öyle şeyler oluyor ki, gözümüzde büyütüyoruz.
“Yok, bu bana fazla, ben bunu aşamam” diyoruz.
Ama işte o imkânsız sandığımız şeyler, aslında nefsimizin bize çektiği perdeler olabilir mi?
Sen sınır var sanıyorsun…
Oysa Mevlâmız diyor ki: “Sınır yok, perde var; kaldır ve bana yönel.”
Hayatın “vibe”ını yakalamaya çalışmak… Tamam, kulağa hoş geliyor ama bu iş hazreti Allah’ın rızasıyla uyumlanınca güzelleşiyor, farkında mısın? Demem o ki, şu dünya dediğin, aslında sonsuz bir yolculuğun sadece kısa bir molası değil mi?
Cesaretin olsun evet…
Ama o cesareti, nefsinin peşinde koşmak için değil, nefsine ve dünyanın sana fısıldadığı o kandırmacalara karşı durmak için kullansan ya.
Bak, en iyi ihtimal ne biliyor musun?
Hazreti Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak!
Peki, en kötü ihtimal?
Bir sınavı kaybetmek… Ama bu yolun güzelliği şu ki: Tevbe kapısı hep açık. Merhamet sonsuz.
Bu yol; düşeni iten değil, kaldıran bir Rabbin yolu.
"Hani derler ya “Hayat bir kez yaşanır” diye… İşte biz öyle demiyoruz."
Hayat, aslolan ebedi hayatın hazırlığı.
Bütün izler silinir. Tüm yüzler solar. Her nefes geçicidir. Her seven ayrılır. Her başarı unutulur. Her zaferin üstünde başka bir zafer, her bilenden daha çok bir bilen var; burası dünya, burada bu kadar!
O yüzden burada bıraktığın iz için değil,
Rabb’inin huzuruna yüz akıyla çıkmak için yaşa.
Kafandaki sınırları yık; ama ne için?
“Ben özgürüm!” diye caka satan nefsin için değil,
kalbin Rabbine huzura kavuşsun diye yap.
Cesaretini, tutkunu, hikâyeni hazreti Allah için güzelleştir.
Evet, bir kere yaşayacaksın bu ömrü… O yüzden çok kıymetli. Sana ebedi bir yaşamı veren Rabbinin rızasını kazanmak için sadece bir kez fırsatın olacak.
O yüzden dolu dolu yaşa, O’nun istediği gibi.
Çünkü en güzel hikâye, hazreti Allah azimüşşânın râzı olduğu hikâye...
Hepimizin ihtiyacı olan bir dua ile bitirelim;
"Ya Rab,
Sen ki gönülleri bilen, perdeleri kaldıran, kalpleri yoluna çağıransın.
Beni, nefsimin zincirlerinden azâd eyle,
Zihnimin kurduğu sahte sınırları,
Senin nurunla yık Ya Rabbi.
Cesaretimi nefsime değil,
Senin rızana ermek için ver bana.
Hayatımı heveslerle değil,
Senin hoşnutluğunla anlamlandırmayı nasip et.
Benim için hayır olanı bana kolaylaştır,
Şer olanda beni koru.
Ben neyin peşinden gitmeyi dilersem dileyeyim,
Sen benim kalbimi,
Senin dilediğine razı olacak hâle getir.
Bu fani ömrü, sonsuz bir huzurun eşiği yap bana.
Her adımımda seni gözetmeyi, her sözümde seni anmayı,
Her niyetimde senin rızanı aramayı nasip et.
Beni kendime bırakma Ya Rab.
Senin sevdiklerin zümresine kat. Sevdiklerinle yakın ve yoldaş eyle.
Muhammed aleyhissâlâtu vesselâm efendimizin ahlâkıyla beni süsle.
Geçmiş kusur ve günahlarımızı affeyle,
Tövbemizi kabul et ve kusurlarımızı tekrar ettirerek bizleri sana karşı mahçub eyleme.
Yarattığın kulunun bu hikâyesini,
Senin hoşnut olacağın şekilde yazabilmeyi nasip eyle.
Âmin."
Deniz Fatmanur Saraç
Aile Danışmanı
Comments