Evlilikte boğulma durumu, aslında birçok çiftin farkında olmadan içine düştüğü ama hakkında pek konuşmadığı bir hal. Evlilik, başlangıçta iki kişinin hayallerini, umutlarını, hatta belki de tüm dünyalarını birbirine bağladıkları bir yol iken zamanla, bu yol bazen engebeli hale gelebilir ve insanlar kendilerini evliliğin sorumlulukları altında "boğuluyormuş" gibi hissedebilirler.
Düşünün, hayatınızın aşkını buldunuz ve evlendiniz. Her şey harika başlıyor. İlk günlerde, birbirinize sevgi dolu bakışlarla bakıyorsunuz. Ama zaman geçtikçe işler biraz karmaşıklaşıyor. Sabah işe gitmeden önce eşinizin çoraplarını bulmaya çalışırken bir yandan da çocukları okula yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Akşam eve geldiğinizde, günün yorgunluğuyla koltuğa serilmek istiyorsunuz ama bir yandan da eşinizle kaliteli vakit geçirmeniz gerektiğini hatırlıyorsunuz. Tam o sırada, "Neden bana hiç zaman ayırmıyorsun?" gibi bir soru geliyor ve işte o an "boğuluyormuş" gibi hissediyorsunuz.
Boğulma hissi, aslında iki kişinin birbirine karşı duyduğu sevgiden değil, birbirlerinden beklentilerinin artmasından kaynaklanır. Evlilikte, eşler bazen birbirlerinden her şey olmalarını bekleyebilirler. En iyi arkadaş, sırdaş, danışman, anne-baba, iş ortağı, evdeki tamirci ve hatta evcil hayvanlara bakan kişi... Liste uzar gider. Ve bu beklentiler altında, bir gün kendinizi birden bire "Nefes alamıyorum!" derken bulabilirsiniz.
Şöyle bir örnek düşünelim: İşten yorgun argın dönmüşsünüz. Bir fincan kahve alıp biraz sakinleşmek istiyorsunuz. Ama eşiniz, tam o sırada sizinle günün tüm detaylarını paylaşmak istiyor. Siz de iyi bir eş olmanın gereği olarak onunla konuşmak istiyorsunuz, fakat bir yandan da kafanızdaki "Bari 10 dakika sessizlik olsa..." düşüncesi boğulma hissini tetikliyor. O an, evlilik denen bu koca gemide kaptan köşkünde değil, dalgalar arasında savrulan bir yolcu gibi hissetmeniz çok doğal.
Eğer bir de çocuklar varsa, işler daha da ilginçleşiyor. Eşinizin sizden beklediği desteğin yanında, çocukların okul ödevleri, akşam yemeği, temizlik, evdeki bitmeyen işler derken, boğulma hissi bir türlü geçmek bilmiyor. Bu durum, uzun vadede ciddi bir sıkışmışlık duygusu yaratabilir.
Ama bu noktada biraz espri anlayışıyla durumu değerlendirmek de önemli. Mesela, boğulma hissini hafifletmek için arada bir kendinize şunu söyleyebilirsiniz: "Ben süper kahraman değilim, eşim de süper kötü değil. İkimiz de sadece insanız." Ya da bazen evdeki ufak tefek kaosları "Tam da bir sitcom malzemesi!" diyerek gülüp geçmek, üzerinizdeki baskıyı hafifletebilir.
Aslında evlilikte boğulma hissi tamamen doğal ve hatta yaygın bir durum. Önemli olan, bu hissi fark etmek ve bir an durup derin bir nefes almak.. Belki de evlilikteki dengeyi yeniden kurmak, partnerler olarak birbirimizden her şeyi beklemek yerine, birbirimize biraz alan tanımaktan geçiyor. Yani, evlilik bir maraton ve bazen yavaşlamak, nefes almak ve birlikte yürümek en doğrusu olabilir. Hem belki de işin sırrı, birbirinizi boğmak yerine, birbirinize yüzme öğretmekte gizlidir! 😊
Aile Danışmanı Deniz F. Saraç
Commentaires