Yaşansaydı ne olurdu diye sorduğum birçok hikaye var içimde. O ikinci mektubu yazmadığımız adam, gülümsemeye utandığımız çocuk, bir daha aramadığımız o yaşlı kadın, bir beklentiye girmesin diye üzerine sünger çektiğimiz haberleşmeler, aklımıza geldiğinde unutmaya çalıştığımız o isim, her gün biraz daha unuttuğumuz ve bazen hiç hatırlamadığımız...
Tüm bu hikayelerden bir kez daha geçseydik, acaba nasıl yapardık? Yanlış anlaşılmasın, ne bir pişmanlık, ne de bir arzu var tüm bu "acaba ne olurdu" sorusunda. Sadece merak ediyorum. Şu yoldan değil de, bu yoldan gitseydik, Amerika'dan hiç dönmeseydik, o adamla değil de bu adamla evlenseydik, asla bir çocuk sahibi olmasaydık ya da 4 çocuğumuz olsaydı.. Mesleği bırakmasaydık ve o kermes yerine hiç gitmeseydik.. O otobüse, o uçağa hiç binmeseydik. O şehre, o ülkeye hiç gitmeseydik... Öğrenci seçme sınavında 2.tercihimiz yerine başka bir bölüm yazsaydık. Sıfır nokta sıfır bilmem kaç puanla Boğaziçi Edebiyatı kaçırmasaydık.. Öğretmen olsaydık yahut bir tiyatrocu yahut fotokopici... Yaşansaydı o hikaye, ne olurdu?
Bu kadar hikaye yaşandı ve ne oldu? Yaşananlar da başka bir şeyin alternatifi değil miydi sahi.. "yaşadım" diyebilmek için değil miydi her şey? Yaşamadım mı peki? Bu kadar hikaye yaşandı, içinden geçtiğim hikayenin kelimelerine dokundum mu.. "Kendim" oldum mu, yoksa hâlâ "ah bir kedi olsam" mı diyorum.. "Yaşansaydı ne olurdu" diye sorarken zihnim, "yaşadım mı" diye soruyor kalbim.. "Nerede değilsem orası dünyanın en güzel yeri gibi geliyor" cümlesindeki “gibi” gibiyim.
Dünyaya yerleşmekteki zorluk, kendi kalbime yerleşmekteki zorlukla kucaklaşıyor. Bir başkasının garipliğine benziyorum tam da burada; bir başkasının yadırgı bakışları eşliğinde bakıyoruz benzerimizle birbirimize. Yarası yarama benzeyenleri seviyorum, kim sevmez ki. Orada tanıdık süt, bal ve birazcık sandal ağacı kokusu var. Ağır bir yorgan gibi sarıyor bizi benzemenin şefkati, benzemeyen dostum, eşikte bizi küçümsüyor. Ona da tebessüm ediyoruz; fazla dayanamayıp yanımıza geliyor. Geliyor, çünkü yaramız benzesin yahut benzemesin, yara illaki herkeste var.. "Bu yaralar, başka yaralar olsaydı" demiyorum hiç. İyi ki öyle olmuşlar.
Bu yaralarım olmasaydı başka yaralarım mı olurdu, yoksa yarasızlık da bir yara mıydı?Aman kızım sen de! Başka yaraları değil, bu yaraları istedin sen. Yaralarını sevdin. Yaraların da seni sevdi, bilirim. Ama kanadı ve hiç durmadı, tâ ki kabuk tutana kadar. Koskoca bir yara-kabuk külliyatı içinde. Yaşandı mı, yaşandı! Tüm bunların hepsi kelimesi kelimesine kanadı. (Dokunmuşum demek ki kelimelere..)
Allah’ın takdir ettiği kaderin her bir kâzâsını ellerimde tek tek seçerek; Kılıçları ve iğne oyalarını, çiçekleri ve alevli ejderhaları, sokak aralarını ve dağ başlarını, çukurları yahut hoş kokulu salonları, aşkı ve aşksızlığı, acıyı ve neşeyi.. başka türlüsünü yaşamayı bilseydim, başka türlüsünü yaşardım; yaşadım ki buymuş demek, tek bildiğim. Sırf o harfi öyle seslendirdiğim için öyle konuştuğum bir dilin de tek konuşanıysam, dilimden kimse anlamıyor diye şikayet ettiğimde, bunu seçen de benim!
Yaşansaydı nasıl olurdu diye sorduğum bir sürü hikaye var içimde. Ve hep olacak. Görüyorum ki, başka türlü yaşanmadı, böyle yaşandı. Çünkü böyle yaşadım. Ben yaşadım.
21/10/22
Deniz
Opmerkingen