Mümin insanda bir durum var; ki bu hem çok saf ve temiz bir yer hem de dehşetli bir arıza içerir. Mikro düzeyden, makro düzeye kadar oldukça genelleyerek bunu alabilirsiniz; şayet uygun şartları sağlarsa, kutsal değerler adına bir çocuk bile sizi bir duruma inandırabilir.

Tam da burada mümin olduğumuzu söylerken, aslında inandığımızı iddia ettiğimiz şeyden zaman zaman uzak olduğumuzu görebiliriz; nasıl mı? Şöyle:
Akledesiniz diye Allah ayetlerini sizin için açıklamaktadır.(2/Bakara 242)
Şayet aklediyorsanız gerçekten size ayetlerimizi açıkladık.(3/Âl-i İmran 118)
Bu, onların akletmeyen bir toplum olmalarındandır. (5/Mâide 58)
Allah’tan korkun ey akıl sahipleri ki felaha eresiniz.”(5/Mâide 100)
Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz ki ayetleri, düşünüp öğüt alan bir topluluk için detaylıca açıkladık.(6/En'âm 126)
Akletmez misiniz? (7/A'râf 169)
...
Daha fazlası da var.. Hızlıca bu ayetleri alabildim. Elbette akletmek için, nefsani bir akıldan öte, rabbâni bir akıl gereklidir.
Kur'an'da, Allah'ın ayetlerinin akıl yürütmek için açıklandığı belirtilir. Ancak, gerçek anlamda düşünmek için sadece zihinsel akıl yetmez, daha yüce bir anlayışa ihtiyaç vardır.
Bizler anlamaktan ve olmaktan çok "görünmekle" ilgilendiğimizden, idrakten ziyade taklid etmeye kalbimizi bağladığımızdan, gelişim aşamalarında (seyrisülukta yani müminin manevi yolculuğunda) geri kalıyoruz.
Tasavvuf, İslam'ın manevi yönünü anlatan bir yoldur. Tasavvuf ehline göre, bir müminin Allah'a yakın olabilmesi için, nefsini arındırması ve kalbini temizlemesi gerekir. Bu, ancak rabbâni bir akılla akletmeyi ve Muhammedî ahlakı yaşamayı öğrenerek mümkün olur.
Seyrüsüluk, kişinin kendi nefsini tanımasıyla başlar. Mümin, önce kendi içindeki iyi ve kötü yanlarını fark etmelidir. Ardından, kötü yanlarını yok etmek için çaba göstermelidir. Bu çaba, nefsi arındırmak için gereklidir.
Nefsi arındırdıktan sonra, mümin Muhammedî ahlakı yaşamayı öğrenmeye başlar.
Tasavvuf erbabının çok iyi müşahade ettiği gibi zikir sayılarının fazlasıyla artmasına rağmen kişinin seyrisülukunda davranış, düşünce ve his olarak umulan kemalatı gösterememesinin bir nedeni de sülukta değil sayıda ilerlemiş olmasıdır. Zikir, yani Allah'ı anma pratiği, kişinin manevi yolculuğunda önemlidir. Ancak, sadece zikir sayısını artırmak yeterli değildir. Gerçek manevi gelişim, duygu, davranış ve düşünceyi etkileyen derin katmanda olmalıdır. Eğer bir kişi sadece zikir sayısını artırıyor, ancak manevi olarak ilerlemiyorsa, bu, ruhsal gelişimin eksikliğini gösterir.
Bu durumda sayı ilerlemiş, ruh geride kalmıştır. Ruh, rabbani akılla (nefsani arzulardan arınmış, Allah'ın emirlerini ve yasaklarını anlamamıza yardımcı olan bir akıl) akletmeyi, kalbin gözüyle müşahede etmeyi, kâmil sıfatlarla Muhammedî ahlakı deneyimlemeyi değil hâlen kendi iniş ve çıkışlarla dolu nefs makamının şarkısını tercih eder, farketmeksizin.
Muhammedî makamda ne kadar olduğunu her an kontrol etmek için, Muhammedî ahlaka tam mutabaat eden mürşidi kâmil denen zâtlara duyulan ihtiyaç bundandır. Bundandır, tek başına yolculuk etmenin getirdiği riskler. Yola bir bilenle çıkmanın zarureti, bundandır. Kendi nefsinin arzu ve rehberliğini bırakıp, bir kemalât ehline başvurmanın, talimine tâlib olmanın niyetiyle dahi nefis "ben bilirim" makamından uzaklaşarak "sen bilirsin" demeye başlar. Kâmil zâtlar, "sen bilirsin" cümlesindeki "sen"in kendileri olmadığını bilirler ki bu nedenle kendileri kemalat sahibi olmuşlardır.
Seni alıp Muhammedî ahlaka götürmeyen akıl, kâmil değildir. Sen kâmil zâtın, zâtında takılıp kemalatı veren zâtı görmeye geçemiyorsan, bakışın da kâmil değildir. O nedenle, kemalat ehli, kendilerine yöneltilen sevgiyi ustaca asıl sahibine yöneltmeyi bilir.
Muhammed a.s.'a vâsıl olmakla da yolun ancak yarısına gelinebilmiştir. Sabredenler bu uzun yolun zaman ve mekanla kıyaslanamayacak ölçü birimlerince insanı ilerleten ve gerileten ama illaki yol aldıran cilvelerine kapılarak asıl hedefe yani hazreti Allah'ın, azze ve celle, huzuruna vâsıl olurlar. Öyleyse, sabredenleri müjdele.
Deniz F. Saraç
...
A Few Flawed Words About Our Unintelligent Mind, Muhammadi Mind and the Perfect Murshid
There is a state of the believer, which is both a very pure and clean place, and it is also terribly flawed. You can generalize it from the micro level to the macro level; even a child can convince you of something in the name of sacred values, if the conditions are right.
This brings us to a crucial point: while we claim to be believers, we often stray far from truly understanding our beliefs. Consider this:
Allah elucidates His verses so we may comprehend them (2/Al-Baqarah 242).
Our signs are made clear for those with insight (3/Al Al-Imran 118).
They are a people who do not use their reason (5/Al-Ma'idah 58).
Fear Allah, if you possess understanding, and you shall prosper (5/Al-Ma'idah 100).
This is your Lord's straight path. We have detailed the verses for those who reflect (6/Al-An'am 126).
Do you not use reason? (7/Al-A'râf 169)
...
These verses, among others, emphasize the importance of reasoning in understanding Allah's messages. However, true contemplation requires more than just intellectual reasoning; it demands a higher level of understanding.
Our preoccupation with appearances over true understanding and being, and imitation over realization, hinders our spiritual development or seyrisuluk.
Sufism, which explores the spiritual dimension of Islam, teaches that to be closer to Allah, a believer must purify their nafs (self) and cleanse their heart. This is achieved through rabbinic intellect and adherence to Muhammadan ethics.
The journey starts with self-awareness, recognizing the good and bad within. The believer must then work to eliminate negative traits, purifying the nafs.
After purification, one learns to live by Muhammadan ethics.
Sufis note that mere increase in the practice of dhikr (remembrance of Allah) doesn't lead to perfection in behavior, thought, and feeling. True spiritual growth involves deep changes in emotions, behaviors, and thoughts.
When there is an increase in dhikr but no spiritual advancement, it indicates a stagnation of the soul. The soul remains caught in the nafs maqam (state of self), rather than elevating through rabbani intellect and experiencing Muhammadan morality.
Thus, the guidance of murshid kâmils (spiritual masters) becomes essential. They help believers assess their progress in Muhammadan maqam (spiritual station) and avoid the pitfalls of solitary spiritual journeys.
The ego often deceives with a sense of self-knowledge, diverging from true understanding. Perfect masters recognize this and have reached their state by not attributing this knowledge to themselves.
A mind that does not lead to Muhammadan morality is imperfect. Similarly, if one's perception is limited to merely recognizing perfection without understanding its source, it remains flawed. Hence, people of perfection skillfully redirect any love towards them to its true origin.
Reaching Prophet Muhammad (pbuh) is just a midpoint. The path to Allah, azza wa jalla, is long and winding, transcending time and space, but always leading towards progress. Patience is key in this journey, and those who persevere receive the glad tidings of reaching the Almighty's presence.
Deniz F. Saraç
Comentarios